15.12.2020 Tarihinde Avrupa Parlamentosu’na sunulan Dijital Piyasalar Yasası (DMA) Avrupa Konseyi ve Parlamento tarafından 24.03.2022 tarihinde görüşüldü. Dilbilimciler ve hukukçular tarafından yapılacak teknik inceleme neticesinde tasarıya son halinin verilmesinin ardından yasanın parlamento ve konseyce onaylanıp yayınlanması bekleniyor. Yasa, son halinin Avrupa Parlamentosu Resmi Gazetesi’nde yayınlanmasının ardından 20 gün içinde yürürlüğe girecek ve 6 ay içinde üye ülkelerde uygulanmaya başlanacak. Henüz son hali yayınlanmamış olsa da söz konusu yasa ile ilgili teklif metni incelendiğinde bilişim sektörünün büyük oyuncularının pek çok faaliyetini doğrudan etkileyecek bir tasarıyla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.


Okuduğunuz makaleyi hazırlarken oldukça kapsamlı olarak hazırlanmış tasarının getirdiği tüm yenilik ve düzenlemeleri tercüme ederek okuyucuya aktarma kaygısı gütmedik. Zaten bilhassa “Gatekeeper” olarak kabul edilecek platformlar bakımından söz konusu yasanın hakkıyla kavranması ve buna tam uyumun sağlanması, yasanın kapsamı dikkate alındığında özel ve titiz bir hukuki çalışmayı zorunlu kılacak gibi görünüyor. Dolayısıyla tek bir makalede konuyu tüm boyutlarıyla ele almaya kalkışmak okuyucuyu bunaltacağı gibi, muhtemelen beyhude bir çaba olarak kalacaktır. Bunun yerine Avrupa Parlamentosu’nun hangi kaygılarla böyle bir yasama faaliyeti yürüttüğünü izah ederek yasanın getirdiği belli başlı yenilikleri paragraflar halinde özetlemeye ve bu yasayla kurumsal kullanıcıların ya da nihai tüketicilerin yaşamında yaşanacak bazı değişiklikleri açıklamaya çalışacağız.


Dijital Piyasalar Yasası Hangi İhtiyacı Karşılayacak?


Avrupa Parlamentosu’na sunulan yasa tasarısının “Açıklayıcı Bilgi Notu” başlıklı giriş bölümünde çevrimiçi platformların son yıllarda gösterdiği azımsanmayacak gelişimden söz edilmiş, dijital ekonominin 2019 yapında yapılan araştırmalara göre Avrupa Ülkeleri’ndeki Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın (GDP) %4,5 ila %15,5 arasında değişen bir oranını oluşturduğuna ve bu oranın büyüme eğiliminde olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu devasa pazar bakımından en kilit rollerden birini de kurumsal kullanıcı ile nihai tüketicinin karşılaştığı noktaları, Kanun’un tabiriyle geçitleri, elinde tutan platformlar (Facebook, Youtube, Instagram vb.) oynuyor. İşte Avrupa Parlamentosu bu platformlardan kullanıcı sayısı ve ekonomik kapasite olarak belirli koşulları sağlayanları “Geçit Bekçisi” (Gatekeeper) olarak tanımlayarak bunların faaliyetlerini ticari ilişkinin taraflarına zarar vermeyecek biçimde sınırlamak gerektiği düşüncesiyle yazımızın konusu olan yasa teklifini hazırlamış. Zira parlamento, bilgi notunda bu güçlü platformların dijital piyasalarda elinde bulundurduğu sağlam pozisyon ve devasa etki aracılığıyla kurumsal kullanıcıları kendilerine bağımlı kıldığı ve zaman zaman kurumsal kullanıcıları kötü niyetli uygulamalarla karşı karşıya bıraktığı görüşünü açıkça dile getiriyor. Bu haksız uygulamaların ve rekabet eksikliğinin ise sonuç olarak hizmet kalitesini düşürmek, fiyatları yükseltmek ve seçenekleri azaltmak suretiyle Avrupalı kullanıcıların zararına sonuçlar doğurduğundan bahsediyor.
İşte bu yüzden Gatekeeper olarak tanımladığı platformlara, yürürlükteki haksız rekabet uygulamalarına ek belli yükümlülükler ve yaptırımlar getirerek bunların haksız gördüğü faaliyetlerini önlemeye çalışıyor. Peki kimler Gatekeeper olarak tanımlanacak?


“Suyun Başını” Kimler Tutuyor, Ya Da Kime “Gatekeeper” Denir?


Öncelikle yasa kapsamında Gatekeeper olarak tanımlanıp tanımlanmayacağı tartışılacak olan platformların hangi alanlarda faaliyet yürütmesi gerektiğine değinelim. Avrupa Parlamentosu’na göre çevrimiçi aracılık, çevrimiçi sosyal ağ, video paylaşım, numaradan bağımsız iletişim, işletim ya da bulut sistemi hizmetlerini yahut bunlarla bağlantılı reklam hizmetlerini sağlayan platformlar Gatekeeper olarak tanımlanabilmektedir. Yasaya göre bu alanlarda faaliyet gösteren bir platformun “Gatekeeper” olarak nitelenmesi için ayrıca muhtelif kategorilerde pek çok şartı sağlaması gerekmektedir. Bu yeni kavramın tanımında üç unsur kendine yer bulmaktadır. Buna göre bir platformun Gatekeeper olarak tanımlanabilmesi için, (1) iç pazarda önemli bir etkiye sahip olması (önemli etki unsuru), (2) kurumsal kullanıcıların nihai tüketiciye ulaşması için bir geçit görevi görmesi (geçit unsuru) ve (3) faaliyetleri kapsamında kalıcı bir pozisyonu elinde bulundurması (kalıcılık unsuru) gerekir.


Peki bu unsurların sağlanıp sağlanmadıkları nasıl anlaşılacak? Avrupa Parlamentosu’na göre bir platformun Gatekeeper olarak nitelendirilebilmesi için en az üç üye devlette faaliyet göstermesi, son üç yılda yıllık 6,5 milyon Euroluk ciro sağlaması, yahut ait olduğu teşebbüsün toplam piyasa değerinin 65 Milyar Euro olması gerekmektedir. Bu mali şartların yanı sıra söz konusu platformun aylık 45 milyon aktif nihai tüketiciye ya da son mali yılda Avrupa Birliği’nde faaliyet gösteren 10 binin üzerinde kurumsal kullanıcıya ulaşması halinde platformun “Gatekeeper” olarak niteleneceği belirleniyor.

Avrupa Parlamentosu yükümlülükleri sağlayan platformların bu durumu 3 ay içerisinde Avrupa Parlamentosu’na bildirmesini şart koşuyor. Ancak şartları sağlamasına rağmen bildirimde bulunmayan platformların da re’sen yapılacak soruşturma ile şartları taşıdığı anlaşılırsa “Gatekeeper” olarak sınıflandırılabileceği öngörülmüş. Bu vasfın korunup korunmadığı hususu ise Avrupa Komisyonu tarafından periyodik olarak incelenecek.


Nihai ve Kurumsal Kullanıcıları Gatekeeper’lardan Korumak İçin Getirilen Bazı Yükümlülükler:


Tasarının 5 ve 6 numaralı başlıklarında Gatekeeper olarak tanımlanan platformlara getirilen belli yükümlülüklere yer verilmiştir. Avrupa Parlamentosu bu yükümlülüklere uymayanlara yıllık cirosunun %10’una kadar para cezası vermek de dahil olmak üzere ağır mali yükümlülükleri de içeren bir dizi yükümlülük yüklemiştir.
Örneğin Gatekeeper, sunduğu başka bir hizmeti alan bir kullanıcının kişisel verilerini Gatekeeper olarak nitelenmesine sebep olan çekirdek platformdaki kişisel verilerle birleştiremez, birleştirmek üzere üçüncü kişilerden kendilerinde kayıtlı kişisel verileri sağlayamaz ya da nihai kullanıcıyı kişisel verilerini elde edeceği başka bir hizmete yönlendiremez. Örneğin farklı sosyal medya platformlarını elinde bulunduran bir teşebbüs, nihai kullanıcının bu platformlardan birinde ilgi gösterdiği bir reklam ya da tanıtımı diğer bir platformda yeniden nihai kullanıcının önüne çıkarmak amacıyla kullanıcının ilgi alanlarına ilişkin bilgileri bu mecralar arasında transfer edemez. Maddenin bir diğer bendinde kurumsal ya da nihai kullanıcıların bir platform hizmetinden yararlanmak için başka bir platforma giriş yapmak zorunda bırakılamayacağı da düzenlenmiştir.


Dikkat çekici bir diğer düzenleme ise kurumsal kullanıcıların platform aracılığıyla iletişime geçtiği nihai kullanıcı ile teklif, sözleşme vb. ilişkileri yine platformun kendi mekanizmalarını kullanarak kurmak zorunda bırakılamayacağı yönündedir. Bu, aynı zamanda nihai tüketicinin kurumsal kullanıcı tarafından pazarlanan mal veya hizmete ilişkin reçete, kullanıcı yorumları gibi kimi hususları görebilmesi için kurumsal kullanıcının kendi yazılımına erişmesine imkan sağlamak yükümlülüğünü de beraberinde getirmektedir.


Gatekeeper olarak nitelenen platformlara, yukarıda sayılanlar dışında da bir dizi yükümlülük yüklenmiştir. Örneğin; Kurumsal kullanıcıların platform hizmetlerine karşı kamu otoritelerine başvurabilmesi hakkı da, platform tarafından tanınmış olmalıdır. Yahut platform, kurumsal kullanıcının aktiviteleri kapsamında elde ettiği nihai kullanıcıya ait gizli bilgileri, kurumsal kullanıcıyla rekabet edecek şekilde kullanamaz. Ya da kurumsal yahut nihai kullanıcının herhangi bir yazılımı kullanırken bir başka yazılıma geçiş yapması, teknik tedbirlerle engellenemez.


Sonuç:


Teknolojik gelişmeler tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirilmesini bir önceki güne oranla çok daha kolay hale getirmektedir. Bugün bir mal veya hizmeti nihai tüketiciye ulaştırmak düne oranla çok daha az lojistik, teknik ve ekonomik imkân gerektirmekte, böylelikle hemen her sektörde rekabet artmakta, maliyetler düşmekte, doğal tüketici davranış ve seçimlerini bozmaya yönelik girişimler daha zor uygulanmaktadır. Mal veya hizmet sağlayıcılar sağladıkları hizmetin kalitesi, fiyatı, hızı, tüketiciye yaklaşımdaki nitelik gibi özelliklere göre tüketicilerce kolaylıkla ödüllendirilip cezalandırılmaktadır. Bu durum sonuçta daha adil bir ekonomik hayatın oluşmasını sağlamakta, “işini doğru yapanların” piyasada tutunmasını, haksız kazanç sağlamak isteyenlerin ise elenmesini mümkün kılmaktadır. Ancak gelişen olanaklara paralel olarak rekabet hukukunun klasik koruma mekanizmalarının cevap vermekte zorlandığı yeni haksız uygulamalar da serpilip gelişmektedir. Bu itibarla Avrupa Parlamentosu, temsil ettiği Avrupa topluluğunu bu yeni haksız uygulamalardan korumak için hukuk alanında hatırı sayılır büyüklükte bir adım atmıştır. Bu adımın üye devletler ve muhatabı olan piyasa aktörlerince nasıl karşılanacağını, benzer uygulamaların ülkemize iktibas edilip edilmeyeceğini ve tarih ilerledikçe hukukun ona paralel olarak nasıl gelişeceğini heyecanla takip etmeye devam edeceğiz.