En temel tanımı ile yapay zekâ; görsel algılama, konuşma, tanıma, karar verme ve diller arasında çeviri gibi normalde insan zekâsı gerektiren görevleri yerine getirebilen bilgisayar sistemlerinin teorisi ve geliştirilmesidir. Bugünlerde yapay zekâ uygulamaları pek çok alanda bazen insanlar tarafından fark edilmese dahi aktif olarak kullanılmakta olup, bu kullanımların hukuktaki karşılığı büyük tartışmalara yol açmaktadır.
Yapay zekâ; algılama, çıkarım yapma, öğrenme, taklit etme gibi yeteneklerinin sonucunda görsel ve işitsel anlamda sanatsal ürünler yaratabilmektedir. Bu noktada, ortaya çıkartılan bu ürünlerin “eser” niteliğine sahip olup olmadığı ve eser sahibinin kim olacağı problemi doğmaktadır.
Halihazırda, dünya genelindeki yaklaşım, yapay zekânın ürettiği eserler üzerinde hak iddia edemeyeceği yönündedir; çünkü telif hakkı koruması yalnızca insan zihninin yaratıcılığına tanınmaktadır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri Telif Hakları Ofisi, 2022 yılında Steven Thaler’ın yapay zeka ile oluşturulan bir tablosu olan "A Recent Entrance to Paradise" eseri için telif hakkı alma başvurusunu, tablonun insanın minimum katkısı ile tamamen yapay zeka tarafından oluşturulduğunu belirterek reddetti. Kararda insan zihni ile yaratıcı ifade arasındaki ilişki, telif hakkının hayati bir unsuru olarak nitelendirilmiştir. 2019 senesinde Çin’de verilen “Feilin v. Baidu” kararında ise mahkeme yapay zeka tarafından üretilen eserlerin telif hakkına konu olamayacak nitelikte olduğunu ve yapay zekanın yaratıcısının ya da kullanıcısının böyle bir haktan yararlanamayacağını değerlendirmiştir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“Kanun”) uyarınca ise eser, sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini ifade etmektedir. Dolayısıyla, Kanun uyarınca bir şeyin eser sayılabilmesi için sahibinin hususiyetini taşıması gerekli olup doktrindeki baskın görüşe göre, yaratıcı bir fikir veya çalışma gerçek kişilere özgüdür. Bu nedenle, Kanun kapsamında eserlerin yalnızca gerçek kişiler tarafından yaratılabileceği öne sürülmektedir. Nitekim, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2018 yılında vermiş olduğu bir kararda[1], eser sahibinin yaratıcı faaliyeti sağlayabilecek bir gerçek kişi olması gerektiğine hükmetmiştir.
Dolayısıyla, Türk hukuku nezdinde yalnızca bir yapay zekanın ürettiği ürünün eser olarak nitelendirilmesi ve eser niteliğine haiz ürünlerin Kanun kapsamında yararlandığı hak ve korumalardan yararlanması günümüz mevzuatında mümkün görünmemektedir. Ancak, kanaatimizce yapay zekanın her dakika geliştiği göz önüne alındığında, özellikle yapay zekâya kişilik tanınması ve bu kişiliğin hangi çerçevede tanımlanacağı konularının netleştirilmesi sonrasında eser sahipliği konusunda da mevzuatımızda ciddi değişikliklerin yapılması ve eser sahipliği tanımının kapsamının genişletilmesi gerektiği bir gerçektir.
[1] Yargıtay 11. HD., E.2016/11693, K.2018/4232 T. 04.06.2018