Anayasa Mahkemesi’nin (“AYM”) 2019/34119 başvuru numaralı 12.07.2023 tarihli kararı, 02.11.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. İlgili karar, bir devlet hastanesinde çalışanların mesai takiplerini yapmak adına yüz tanıma sistemi kullanılmasının, çalışanların özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını ihlal ettiğine ilişkindir. İlgili hastane bünyesinde devlet memuru olarak çalışanların üyesi bulunduğu Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (“Başvurucu”) tarafından yapılan bu başvuru ile yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ve ilgili uygulama ile özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği iddia edilmiştir. 

Uyuşmazlık yargıya taşınmadan önce, Başvurucu tarafından, ilgili hastaneye başvurulmuş ve yüz tanıma sistemi ile mesai takibi uygulamasına itiraz edilerek uygulamanın kaldırılması talep edilmiştir. Bu talebin hastane tarafından reddedilmesi üzerine, Başvurucu tarafından ilgili işlemi iptali talebiyle idare mahkemesinde dava açılmıştır. Bu davada, Başvurucu, hastanenin uygulamaya başladığı yüz tanıma sistemi ile çalışanlardan elde edilen verilerin bireyin fiziksel olarak belirlenmesine yol açtığından kişisel veri sayıldığını, bu verinin toplanması ve kullanılması faaliyetlerinde ilgili çalışanların açık rızasının alınmadığı, dolayısıyla ilgili sistem ile hastanenin, çalışanların kişisel verilerini toplamasının hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir. Ayrıca, toplanan bu verilerin ileride başka şekilde kullanılmayacağına dair bir güvencenin de bulunmadığından söz konusu işyeri uygulaması ile çalışanların kişisel haklarının ihlal edildiği iddia etmiştir. 

Davalı idare ise ilgili hastanenin kamuya açık ve herkesin istifade ettiği bir yer olduğunu, bu tür yerlerde güvenlik gerekçesiyle veya kamu personelinin mesai devam takibinin yapılabilmesi amacıyla otomatik takip kamera sistemi kurulmasının özel hayatın gizliliğinin ve kişisel verilerin korunması hakkının ihlali kapsamında olmadığını ileri sürmüştür. Ayrıca, çalışanlardan toplanan verilerin kurum bünyesinde saklandığını, cihazların temin edildiği üçüncü bir kişi ile paylaşılmadığını veya bu kişiler tarafından saklanmadığını da vurgulamıştır. İlgili uygulamanın kamu kurum ve kuruluşlarında kurumun huzur ve sükûnu ile kamu mallarının muhafazası bağlamında gerekli gözetim ve denetim hizmetlerinin yürütülmesi maksadıyla güvenlik kameralarının kullanımı olduğu belirtilerek davanın reddi istenmiştir. Mahkemece davalı Kurum haklı görülerek ilgili verilerin üçüncü kişilerle paylaşılmaması, çalışanların retina veya parmak izi gibi polisiye amaçlı kullanılabilecek verilerinin alınmadığı, söz konusu işyeri uygulamasının meşru ve amaca uygun olduğu, dolayısıyla ilgili uygulamada hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.

İlgili karara karşı davacı tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. Uyuşmazlığı inceleyen Danıştay 5. Dairesi tarafından verilen 20.05.2014 tarihli kararda, anılan uygulamanın hukuka aykırı olduğunu, kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilecekken somut olayda açık rıza bulunmadığı gibi devlet memurlarının mesai takiplerinin yapılmasında görüntü kayıtlarının alınabileceğine ilişkin kanuni bir düzenlemenin de bulunmadığı, dolayısıyla işbu uygulama ile kurumca amaçlanan kamu yararı arasında orantılılık bulunmadığından ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil ettiği vurgulanarak temyiz başvurusu kabul edilmiştir. Kararda, personelden

kişisel veri alınması kapsamındaki kamera takip sistemi ile mesai takibi uygulamasının kamusal alanda da olsa özel hayatın gizliliği ilkesi kapsamında olduğu vurgulanmıştır. Bu gerekçelerle karar bozularak İlk Derece Mahkemesine gönderilmiştir. Ancak İlk Derece Mahkemesi, Danıştay’ın işbu bozma kararına uymayarak davanın reddi yönündeki ilk kararında ısrar etmiştir. Davacının işbu ısrar kararına karşı da temyize başvurmasından sonra, Yargıtay tarafından yeniden söz konusu uygulamada hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilerek karar bozulmuştur. Bunun üzerine davalı idarenin karar düzeltme talebi Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından kabul edilerek usul ve yasaya uygun olduğu belirtilen mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Başvurucunun iddialarından ilki, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu hususta AYM, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle iddianın esasına ilişkin inceleme yapmadan başvuruyu bu iddia bakımdan reddetmiştir. AYM tarafından yapılan değerlendirmeye göre, yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetleri bulunması durumunda, başvurucuların öncelikle Tazminat Komisyonuna başvurmaları gerekmektedir. Bu hususta Tazminat Komisyonuna başvuru yapılmaksızın AYM’ye başvuru yapılmasının, bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığı ve dolayısıyla kanun yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğu vurgulanmıştır.

Başvurucunun, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği yönündeki diğer iddiasına ilişkin olarak ise, başvurucunun kimliği bağlamında bir değerlendirme yapmıştır. AYM değerlendirmesinde, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un ilgili maddeleri uyarınca, bir kişinin bireysel başvuru yapabilmesi için iki temel ön şart bulunduğu belirtilmiştir. Bunlardan ilki, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı güncel bir hakkının ihlal edilmesi ve bunun sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesi, ikincisi ise bu ihlalden dolayı kişinin kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması gerektiği şeklinde belirtilmiştir. Başvuruyu inceleyen AYM, bizzat kişisel verileri kullanılan çalışanların değil, bu çalışanların mensubu olduğu sendikanın başvurucu konumunda olduğunu gözeterek, ilgili uygulama ile sendika tüzel kişiliğinin güncel ve kişisel bir hakkının ihlal edildiği söylenemeyeceğinden, kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

AYM’nin bu kararı, özel hayata saygı hakkının bir uzantısı olan kişisel verilerin korunmasının istenmesine ilişkin bireysel başvuruların mutlaka hak ihlalinden doğrudan etkilenen mağdur tarafından başvuru yapılması noktasındaki hassasiyet bakımından önemlidir. İhlale konu edilen işlem sebebiyle tüzel kişiliğin haklarını doğrudan etkileyen somut bir olgu bulunmadıkça, yapılan başvuruların emsal kararlar doğrultusunda kişi yönünden yetkisizliğine karar verilecektir.

AYM’nin kararına bu link üzerinden ulaşabilirsiniz.