Anayasa Mahkemesi, 20.04.2022 tarih ve 31815 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 22.02.2022 karar tarihli ve 2019/12190 başvuru numaralı karar (“Karar”) ile belirsiz olmayan alacakların, belirsiz alacak davasına konu edilmesi halinde, davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkının ihlali olduğuna hükmetmiştir. Aynı kararda, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
İlgili karar, Yargıtay (kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin benimsediği, belirsiz olmayan alacaklar için belirsiz alacak açılması halinde, davanın hukuki yarar yokluğundan doğrudan reddine karar verilmesi görüşünün yerinde olmadığını ortaya koymuştur. Bu durum, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin, 22. Hukuk Dairesinin kapatılması sonrasında, 01.01.2021 öncesi 22. Hukuk Dairesi nezdinde açılan davaları usulden reddederken, eski 9. Hukuk Dairesi nezdinde açılan davaları kısmi dava olarak göreceğine ilişkin pilot kararındaki ikili ayrımı da ortadan kaldırır niteliktedir.
Somut olayda, başvurucu işçi 07.10.1987 tarihinde Belediye’de işçi olarak çalışmaya başlayıp, 13.04.2020 tarihinde emekli olup işten ayrılmıştır. Akabinde, iş müfettişi tarafından düzenlenen raporda, başvurucunun da aralarında bulunduğu 137 işçinin toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacağının eksik ödendiği tespit edilmiştir. Kendisine ücrete ilişkin belgelerin verilmemesi sebebiyle alacağını tam olarak hesaplayamayan başvurucu, alacağının bir kısmının ödenmediğini iş müfettişi raporuyla anladığını ifade etmiştir. Daha sonra başvurucu, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan ücret ve ikramiye alacaklarından eksik kalan tutarın ödenmesi istemiyle ilk derece mahkemesinde hem belirsiz alacak davası hem de kısmi dava olacak şekilde dava açmıştır. İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilirken, Davalının temyiz talebi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ilgili kararı benimsediği içtihat uyarınca hukuki yarar yokluğundan bozmuş, İlk Derece Mahkemesi ilgili bozma kararına uymuş, Davacının temyiz itirazlarının reddine karar verilerek ilgili karar onanmıştır. Bunun üzerine, Başvurucu, açtığı davanın sadece belirsiz alacak davası olarak kabul edilip usulden reddedilmesinin hatalı olduğunu, konuya ilişkin Yargıtay 22. ve 9.Hukuk Daireleri arasında uyuşmazlık bulunduğunu ve bu görüş ayrılığı nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini savunarak ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek, 05.04.2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacağının ödenmesi istemiyle açtığı davanın koşulları oluşmadan belirsiz alacak davası olarak açıldığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan esası incelenmeksizin reddedilmesini mahkemeye erişim hakkına müdahale edildiği şeklinde değerlendirmiştir. Kararın gerekçesinde, genel eda davası olarak açılması gerekirken belirsiz alacak davası şeklinde açılan davanın usulden reddedilmesinin medeni hakla ilgili uyuşmazlığın çözümü için en etkili olan davanın açılmasını temin etme amacına ulaşılması yönünden elverişli olduğu değerlendirilmiştir. Ancak bununla
birlikte müdahalenin ölçülülük kriterini sağlayabilmesi için başvurucunun haklarını en az zedeleyecek şekilde son çare olması gerektiğinin altını çizmiştir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi, hukuki yarar bulunmadan açılan davanın dava şartı yokluğundan reddedilmesinin şekli anlamda kanuni dayanağının bulunmadığına işaret etmiştir. Anayasa Mahkemesi değerlendirmesinde, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğunu belirterek, mahkemeye erişim hakkının Anayasa’nın 36.maddesi uyarınca güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında yer aldığını belirtmiştir.
Bunun yanı sıra, Anayasa Mahkemesi, başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediğini değerlendirirken, esas olarak Anayasa’nın “temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13.maddesindeki ölçülülük kriteri göz önüne alınmıştır. Başvurucunun, belirsiz alacak davasının dava şartı yokluğundan reddedilmesinin gözetildiğinde başvurulabilecek son çare olmadığı değerlendirilmiştir. Bunun yanında, davayı ayakta tutacak diğer imkanlar denenmeden davanın reddedilmesi, uyuşmazlığın karara bağlanması yönünden hedeflenen amaca ulaşılması için ağır bir tercih kabul edilerek ve gereklilik şartına uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla, ihlalin ilk derece mahkemesi kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Başvurucu, aynı zamanda uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, somut olayda, 4 yıl 11 ay 16 günlük yargılama süresinin makul olmadığını değerlendirerek, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
Son olarak, başvurucu, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacağına erişememesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun halihazırda, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaştığından, mülkiyet hakkı kapsamında bulunan iddiaların değerlendirilmesine gerek görmemiştir.
Yukarıda açıklanan hususlar çerçevesinde, Anayasa Mahkemesi, başvurucunun adli yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğuna karar vermiştir. Bunun yanında, Anayasa Mahkemesi, başvurucu lehine 10.000,00 TL tutarında manevi tazminata hükmetmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin kararına bu link üzerinden ulaşabilirsiniz. Konuyla ilgili sorularınız olması halinde bizimle iletişime geçebilirsiniz.